Yıllar önce bir ziyaret sonrası Türkmenistan’ın Aşkabat havaalanında uçağa binmek için pasaport kontrol sırasına girmiştik, yüzlerce yolcunun sıra beklediği gerginliğin en üst noktaya çıktığı işlemlerinde son derece yavaş yürüdüğü bir noktada bir baktık ki Türkmen polis bir koluna bir vatandaşı takmış diğer eline de muhtemelen o vatandaşın eşyalarını almış sırada bekleyenleri yara yara en ön sıraya kadar gitti, yanındakinin pasaport işlemlerini bitirdikten sonra vatandaşı içeriye gönderdi kendisi de geldiği gibi hızlı bir şekilde geçip gitti.

Biz bu durumu görünce “Yahu ne oluyor, hiç böyle bir şey olur mu, burada yüzlerce insan sırada beklerken Polis sıra beklemeden vatandaşı en öne götürüyor, biz nerede yaşıyoruz.?” dediğimizde yanımızda ki Tercüman “Yüksel Bey şu an Türkmenistan’da yaşıyorsunuz ve burada işler maalesef böyle yürüyor, itiraz ederseniz uzun bir süre burada kalmanız gerekebilir” cevabını verdi.

Türkmenistan’dan  belli bir zaman sonra Hollanda’nın başkenti Amsterdam’a birkaç günlük ziyaret gerçekleştirdik, Şehir merkezinde dolaşırken yanımızdaki arkadaş bize “Şu bisiklet ile önümüzden geçeni görüyormusun o Hollanda’nın başbakanı” dediğinde kendisine “Hiç bisiklet ile dolaşan başbakan olurmu.?” diye sorduk arkadaşımızda bizim bu konudaki hassasiyetimizi bildiğinden “Yüksel Bey burada Başbakan’ın atamalarda, tayinlerde, ihalelerde fonksiyonu nerede ise sıfırdır, dolayısı ile Başbakanın burada yaşayanlar için sembolik bir önemi vardır, Bozulmamak üzere kurulan sistem zaten kendi kendine işliyor” cevabını vermişti.

Bir arkadaşımız Irak’ta iş yapan Türk firmasının Muhasebe işlemlerini yapmak için firma ile birlikte Irak’a gitmişti aradan 2 ay geçip geçmedi arkadaşımız geri geldi, kendisine “Ne oldu hazır iş bulmuşsun ücrette iyi neden durmadın orada” diye sorduğumuzda “Abi şantiyede 300 kişi çalışıyor, Sendika yok, İşvereni yada çalışanı koruyan herhangi bir sistem de yok adam sabah işe geliyor, akşama kadar zor bela çalışıyor ertesi gün “Ben çalışmıyorum paramı verin diyor.. Kendisine  tamamdır, işlemleri bitirelim yarın yada öbür gün gelin hak ettiğiniz parayı alın” diyoruz, adam gidiyor yarım saat sonra toplayabildiği ne kadar yakını varsa şantiyeyi basıyor, her gün meydan muharebesi var, paradan vazgeçtik en azından canımızı kurtaralım bari” diyerek işi bıraktım Türkiye’nin gözünü seveyim” demişti.

Verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi siyaset Doğudan Batıya doğru geldikçe rahatlıyor daha açık bir ifade ile Doğu toplumlarında insan hayatını birinci derecede ilgilendiren siyaset ve siyaset Batı toplumlarında hiç bir anlam ifade etmiyor, yerine getirilmesi gereken bir literatür olarak görülüyor.

Geçen dönemler AK Partide milletvekili olan bir siyasetçi dostumuz “ Yüksel Bey bizi milli eğitim bakanı çağırdı, bölge milletvekilleri olarak gittik, Milli Eğitim bakanı bize daha önceden hazırlattığı kitapçıkları dağıttıktan sonra “Arkadaşlar bundan sonra Bakanlık bünyesindeki atamaları, tayinleri ve diğer işlemleri belli bir silsile yolu ile yapacağız, dolayısı ile bu işlerden tavassutu kaldıracağız” dediğinde hepimiz birden kitapçıkları yere bıraktık, bıraktıktan sonra da sayın Bakana “Eğer en ufak bir tayini yapamayacaksak, herhangi bir ihalede taraf olmayacaksak nerede kaldı milletvekilliğimiz dedik ve odayı terk ettik” diye ilginç bir hadise anlatmıştı.

Her şeye rağmen Türkiye doğu toplumlarına özellikle de Ortadoğu toplumlarına göre hayatımızı etkileyen her hadisede çok büyük mesafeler almış durumda, iyi kötü işleyen bir demokrasimiz var, Başımıza istenmeyen bir hadise geldiğinde başvurabileceğimiz güvenlik güçlerimiz var, Belli başlı birkaç meseleyi saymaz isek, atamalar, tayinler, Öğrenci kayırları, memur alımları gibi hayatımıza yön veren işler nerede ise sıfıra yakın hata ile yapılıyor.

Herhangi bir sorunumuzu çözmek için sıraya girdiğimizde biliriz ki bırakın Belediye başkanını, Kaymakam’ı, Vali’yi, Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı yada cumhurbaşkanı bile gelse sıradakilerin rızası olmadan sıranın başına geçemez, Zaten Türk milleti de yöneticilerini sever sayar, onların sırada beklemelerine gönlü razı olmaz.

Yine böylesi sıra beklemelerde bizim memlekette eğer işleri varsa engellilere, Bayanlara, yaşlılara öncelik verilir, Herhangi bir olumsuzluk meydana geldiğinde vatandaş hakkını hukukunu aramak için Mahkemelere başvurur, İnsanımızın hakkını koruyan kurum ve kuruluşlarımız vatandaşımızın korunması adına gereken işlemleri anında yapar.

İnsan hakları noktasında, Daha iyi bir hayat yaşamak noktasında tam olarak istediğimiz yerde olmadığımızı biliyoruz, ancak yukarıda örnek verdiğimiz Türkmenistan ve benzeri ülkelere baktığımızda son derece önemli mesafeler aldığımızı da söylememiz gerekiyor.

Herkesin özlemi daha iyi bir hayat sürmek, Vatandaşımız “Eğer rahat edeceksem, daha iyi daha kaliteli bir hayat süreceksem bu standartları bana sağlayacak olan işlev Batı normlarıdır, bunun içinde vatandaş olarak biz bize düşen fedakarlığı yapalım ama bizi yönetenlerde gerekeni yapsınlar ve bize Batı normlarında bir hayat sağlasınlar” talebinde bulunuyor.

Biz Türkiye’nin Batı’ya entegre olmasını ve insanımızın o ülkelerde yaşayanlar gibi bir hayat sürmesini istiyoruz, bunun içinde AB üyeliği için biraz daha çaba gösterilmesi gerektiğini ifade ediyoruz, ancak bizi yönetenler “Türk insanının daha iyi bir hayat sürmesi adına bizim AB’ye girmemize gerek yok hükümet olarak biz o normları getirebiliriz” diyorlarsa buna da herhangi bir itirazımız asla olmaz.

İnsanın ismi Allah katında “Eşref-i Mahlukattır” Yani insan Allah’ın yarattığı en kutsal varlıktır, dolayısı ile Allah’ın yarattığı en kutsal varlık olan insana daha iyi bir hayat sağlamak, Emeklilere daha iyi maaş vermek, hayat standartlarını yükseltmek yöneticilerin en başta gelen görevleri arasındadır, İnsanımızı iyi yaşatalım hatta Batı ülkelerinin de önüne geçelim, elimizi tutan yok ki….