Bir yanım hep eksikti, Sen geldin tamamlandım…
Doğduğumda ağlıyordum, Allah’ın ruhuma eksiklik üflediğini anlayacak durumda değildim henüz, ama bir şeylerin doğumla beraber benden koptuğunu hissetmeye başlamıştım, o yüzden ağlıyordum belki de, gerçi daha sonra nefes alabilmem için ağlamam gerektiğini öğrenmiştim ama ben buna da bağlamak istemiyordum, beni ağlatan şey, ruhumdaki eksikliği hissetmeye başlamış olmamdı sanki.
Doğumdan itibaren üçüncü çocuk olmanın yaşattığı sevgi eksikliği de girdi devreye.
İki çocuktan bunalan annem için ben daha büyük derttim ve kendisi de anlatmıştı ne kadar utandığını, hastalandığımda ölecek olmamın onda yarattığı sevinç dalgasını. Gerçi şimdi öyle düşünmüyor, iyi ki varsın diyor ama o da bir yanımdaki eksiklik duygumun artmasına yaramıştı sadece, o çocukluk yıllarımda.
Eksiklik böyledir; yüklendiğiniz anda sürekli artmaya devam eder.
Yalnız geçen gençlik yıllarımı, okul yıllarında haşarılıkla kapatmaya çalıştığımı hatırlıyorum şimdi.
Ama biliyorum ki kapatmaya çalıştığım, ruhumda sürekli büyüyen o eksiklik duygusuydu.
Yaşadıklarım hep onu örtmek üzerine yaptıklarımdı. Hep o eksiklik, hep o duygu.
Bu yazı uzar gider ama hayat hikayem değildi konu, bağlamaya çalışıyorum aşka.
Aşka geleceğim evet, Allah’ın ruhumuza üflediği eksiklik duygusuna iyi gelen tek şeye.
O büyük kutsal duyguya.
Evet tek o kapatabilir bu kocaman yalnızlığı.
Biliyorum eksik bir yaşamın bekçileriydik biz ve ömür boyu süren bir arayışta bazen yorulduk, bazen düştük, yaralandık ama hep o arayıştı bizi tekrar ayağa kaldıran ve yürümeye devam ettiren.
Ruhumuz kanıyordu evet, yanıyordu, için için Seni arıyordu.
Arada bir ortaya çıkıyordu siluetin, o heyecanla düşüyorduk tekrar yola.
Ve bu arayışın son olması dileğiyle yürüyorduk yorulmadan, bu son olsundu artık, bu son olsun.
Bilmem kaçıncı arayışın sonunda Sen geldin.
Ve bu arayış son bulsun için, ruhumuzdaki eksiklik duygusu yerini tamamlanmışlığa bıraksın için düştüm peşine.
Yorgun ruhum sükunete erdi Seninle şimdi.
Ve Seninle tamamlansın bu kutsal yürüyüş.
Umuyorum ki ruhum şimdiden duymaya başladığı bu mutluluk duygusuyla bünyesinde taşıdığı kocaman eksikliği kapatır.
Senin sonsuzluğa yürüyüşün bundan sonraki kısmında yol arkadaşım olmanı diliyorum.
Sezai Karakoç’un dizeleriyle son veriyorum yazıma:
“Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim/
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da/
Uzatma dünya sürgünümü benim /
Sevgili/
En sevgili/
Ey sevgili/
Uzatma dünya sürgünümü benim/
Bütün şiirlerde söylediğim sensin/
Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin/
Boşunaydı saklamaya çalışmam, öylesine aşikârsın bellisin/
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için/
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini/
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini/
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini/ Sevgili/
En sevgili/ Ey sevgili/
Uzatma dünya sürgünümü benim/
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında/
Çatı katlarında bodrum katlarında/
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba/
Sevgili/
En sevgili/
Ey sevgili”
“Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim/
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da/
Uzatma dünya sürgünümü benim /
Sevgili/
En sevgili/
Ey sevgili/
Uzatma dünya sürgünümü benim/
Bütün şiirlerde söylediğim sensin/
Suna dedimse sen, Leyla dedimse sensin/
Boşunaydı saklamaya çalışmam, öylesine aşikârsın bellisin/
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için/
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini/
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini/
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini/ Sevgili/
En sevgili/ Ey sevgili/
Uzatma dünya sürgünümü benim/
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında/
Çatı katlarında bodrum katlarında/
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba/
Sevgili/
En sevgili/
Ey sevgili”