Küresel sermaye ile ulus devletler arasındaki savaşın sonuna doğru yaklaşıyoruz. 
ABD’de Donald TRUMP’ın başkanlığa seçilmesiyle, küresel sermayenin dünya üzerindeki egemenliğinin sonuna gelindiğini söyleyebiliriz. 
Bu yeni dönemin ipuçlarını Donald Trump’ın başkanlık seçimlerinde kullandığı dil ve söylemlerden çıkarabiliriz. 
Hiç şüphesiz, dil ve söylemlerde, iktidar mücadelesinin bir parçasıdır. 
ABD Başkanlık seçimlerinde her iki adayın seçim konuşmalarının büyük bir bölümü ülkemizi ve ülkemizin içinde yaşadığı coğrafyayı doğrudan etkileyecek politikaların ipuçlarını görebiliriz.
“Bizim ne işimiz var Suriye bataklığında. Irak için 2 trilyon dolar, Afganistan için  1 trilyon dolar harcadık. Neredeyse iflas edeceğiz, şimdi bir de Suriye mi?”
“Esad düşmanlarına milyarlar harcadık. 
Kim bunlar? 
Esad belki iyi adam değil ama ben düşmanlarının ılımlı filan olduğuna inanmıyorum. 
Putin zaten bunlara kızgın, IŞİD’i bombalasın, yok etsin; yüzde yüz arkasındayım.”
“Putin ile diplomasi ve karşılıklı saygı üzerinden bir ilişkimiz olacak… 
NATO’yu destekliyorum fakat Rusya düşmanlığı bitmeli. Ukrayna konusunda Almanya önder olmalı; her şeyi bizden beklemesinler.”
“Obama’dan daha fazla İsrail destekçisiyim ama saygı gören bir lider olarak Filistin sorununu da çözeceğim.”
“Suudi Arabistan daha çok para harcamalı. Biz Suudileri koruyoruz, üstüne para harcıyoruz, bu bitecek.”
“Bizim ana düşmanımız, bizi soyan, milyarlarımızı kapan Çin.”
“ Müslümanların ABD’ye girişi yasaklansın. ABD’deki camiler gözetim altında tutulmalı” gibi sözleri boşa söylenmiş sözler değil. 
Bu sözler belli bir stratejinin, geleceğe matuf bir politikanın işaretleri olarak kabul etmek lazım
İslam âlemini çok zorlu günler beklediği açıktır. 
Batı dünyası ile arasına DEAŞ, El Kaide, Boko Haram gibi terör örgütleri kullanılarak duvar örülüyor. 
Batı dünyası İslam âlemine karşı düşman haline getiriliyor. 
Bu bölge kan, gözyaşı ve kaos içerisinde kendi kaderine terkediliyor. 
Petrol ve enerji kaynaklarının kontrolü İslam devletlerinin elinden alınıyor. 
Petrolün kontrolü ABD, Doğalgazın kontrolü Rusya’da olmak üzere bu bölge yeniden dizayn ediliyor. 
Bu sayede kendilerine rakip olarak gördükleri AB ve Çin gibi ülkelerin kontrolünü de sağlamış oluyorlar. 
Artık hiçbir devletin doğrudan veya dolaylı olarak bu ülkelerle ticari anlaşmalar yapmasını istemiyorlar.  
Adeta bu bölge kendi kaderine terk ediliyor.
Küresel sermaye ülkemizde de verdiği savaşı kaybetti. 
Son 15 Temmuz kalkışması, küresel sermayenin varoluş, yok oluş savaşıydı. 
Bu savaşı kaybetmesiyle sonuçlandı. 
Bunun neticesinde ülkemizdeki bugüne kadar sürdürdüğü etkinliğini kaybedecektir. 
Bunun ilk işareti olarak küresel sermayenin ülkemizdeki müttefiki ılımlı İslam’ın tasfiye edilmesi olarak görebiliriz.  
Devamı olarak küresel sermaye ile bugüne kadar ortaklık yapan, siyasi, ticari ve sosyal ortakları tasfiye edilerek etkisizleştirilecektir.
Ülkemizin dünya üzerindeki oynayacağı yeni role uygun olarak siyaset yeniden şekillendirilecektir. 
Dünyanın gidişi bunu gerektiriyor. 
Bana göre Siyasal İslam’ın bugüne kadarki siyaset üzerindeki etkinliği zayıflatılmak istenecek, yerine İslam’ı hassasiyetleri içine alan, milliyetçi, laik bir anlayışı benimseyen bir oluşumun önü açılacaktır. 
Son zamanlarda AK Partinin yapmış olduğu programlarda MHP ‘nin en üst düzeyde temsil edilmesi, Mesut Yılmaz’ın bu programlarda boy göstermesi bu stratejinin dışa yansıması olarak görüyorum. 
Bu gelişmeleri bir nevi “orta sağın” yeniden canlandırılması olarak okuyabiliriz. 
Bütün bunların bir tesadüfler sonucu olmadığı, önceden hazırlanmış bir planın sonucu olduğunu düşünüyorum.  
Yarın bugünden çok farklı olacak. 
Önemli olan yarınlarla ilgili düşünce üretmemiz, fikir ortaya koyabilmemiz. 
Olayları geriden takip etmek, onları gerçekleştikten sonra değerlendirmeyi başkalarına bırakmamız gerekir. 
Bu fark tarihi yapanlarla, yazanlar arasındaki fark gibidir. 
Seçim sizin.