1984 yılında Eruh’ta başlayan PKK kalkışması sonrasında devam eden bu sürecin üzerinden yukarıda yazdığımız gibi 30 yıl geçti, geçen bu zaman zarfında Türk milletine düşman güçlerin şehit ettiği vatan evlatları pek çok ocağın batmasına ,babaların evlatsız, Eşlerin kocasız, çocukların babasız kalmasına vesile olurken bu sürecin bizim lehimize ne zaman sonuçlanacağı sorusu da bir türlü cevap bulamadı.
PKK terör örgütü ile en üst düzeyde yapılan mücadele sırasında bile biz” Dünyanın hiçbir ülkesinde vur-kaç taktiği ile dünyanın en kahpe saldırısını yapan bu tür terör örgütlerinin karşısına düzenli ordu ile çıkmak yanlıştır, PKK terör örgütü ile mücadele de onların yaşadığı şartlarda yetişmiş düzenli olmayan güçler ile yapılmalıdır” fikrini savunur dururduk.
Bir süre PKK terör örgütünün karşısına ÖZEL TİM dediğimiz Özel Harekat Timleri ile çıktığımızda şimdi Cezaevinde bulunan Bölücübaşı Öcalan’ın telsizden “Özel Tim görürseniz kesinlikle mücadele etmeyin bırakın kaçın” talimatları verdiği de devletin arşivlerine girmiş bulunmaktaydı.
2002 yılından itibaren Özel Harekat Timlerinin sahadan çekilmesi sonrası herkesin gördüğü ve kabul edeceği gibi PKK ile mücadelede yeniden kayıplar vermeye başladık, Dünyanın en aşağılık mücadele şeklini benimseyen yani uzaktan bombalama gibi bir kahpeliği seçen PKK terör örgütü yeniden fazla miktarda can yakmaya başladı.
Fırat Kalkanı Harekatı'nda şehit olan 21 yaşındaki Oğuzhan Demir'in cenazesi Gebze Gaziler Mahallesi'ndeki baba evine getirildiğinde başta ailesinin sonra da bütün Türk milletinin yaşadığı derin acı bir noktadan sonra herkesin gözlerinden belli oluyordu. Daha 21 yaşında bilmediği daha önce hiç görmediği, gitmediği şehit olmasa bile bir daha gitmek istemediği bir gurbet elde DEAŞ militanları tarafından düzenlenen bombalı saldırıda yaralandığı, helikopterle kaldırıldığı Gaziantep'teki bir hastanede şehit olması ister istemez dudaklardan “Bu Türk milletinin ne çileli bir hayatı varmış ki Emperyalist güçler Türk kanı dökmekten bıkmadılar” ifadelerinin dökülmesine vesile oluyor.
Hepimiz anne babayız, çocuklarımızın tırnaklarını kestiğimizde tırnak makası biraz derine gitse çocuğumuzda hafiften bir “AH” çekse o an dünya başımıza yıkılır, canımız gider bir taraftan kendi kendimize kızarken diğer tarafta tırnak makasını gücümüzün yettiği en uzak noktaya fırlatmaya çalışırız.
İşte tırnağını bile kesmeye doyamadığımız daha 21 yaşındaki bir Vatan evladını bir gül bahçesine gömercesine toprağın kara bağrına göndermenin nasıl zor bir duygu olduğunu, Çocuğunu kara toprağın bağrına gönderen ana-babanın o andaki ve bütün hayatları boyunca neler yaşadıklarını tahmin bile etmek istenmeyiz ve böyle bir durumu hiç birimiz kendi evlatlarımıza kondurmayız.
Tutunması son derece zor olan bu coğrafyada bir taraftan cehaletle, bağnazlıkla uğraşırken diğer taraftan Emperyalist güçlerin maşa olarak kullandıkları ve onlar adına Türkiye’nin enerjisini tüketen “Taşeron Örgütler” dolayısı ile yıllar yılı bir türlü özlediğimiz huzura kavuşamamış durumdayız.
Dünyanın herhangi bir bölgesinde 30 yıldır terör ile mücadele eden bu mücadelede gencecik fidanları toprağa veren başka bir ülke varmıdır..? bilmiyoruz ancak tutunmaya çalıştığımız bu zor Coğrafyada bundan önce olduğu gibi bundan sonra da bu tür saldırıların bitmeyeceği gerçeği de var.
Geçtiğimiz gün bir dergide ABD’nin artık savaşlarda “İnsan Olmayan Robotları” kullanacağı bununla da kendi vatandaşlarının hayatını tehlikeye atmak istemediği şeklinde bir yazı okumuştuk, Bu yazıyı okuduktan sonra başta ABD olmak üzere diğer emperyalist güçlerin bırakın savaşları önlemeyi istila etmek istedikleri ülkeler ile başlatacakları savaşlara artık Robotları gönderecekleri ortaya çıkıyor.
Bu topraklarda savaşın bitmeyeceği artık son derece net bir şekilde ortaya çıktığından özellikle “Din eksenli savaşların” tam orta yerinde kaldığımız bir bölgede kesinlikle rahat bırakılmayacağımız gerçeği de varken geriye bir tek şey kalıyor “Düşmanın şartlarında savaşa hazır olmak”
Türkiye sınırlarımız içerisinde yada dışarısında yapacağı mücadeleye artık 20 yaşında 21 yaşında çocukların yerine Özel savaş eğitimi almış, oradaki coğrafi şartlara uyum sağlayacak, günlerce uyumayacak, uzun süre açlığa susuzluğa dayanabilecek ve her türlü savaş aracını kullanmakta mahir yeni bir yapı ile sahada olmalıdır.
Düne kadar mücadele PKK ile yapılmaktaydı, bugün sınırlarımıza 150-200 metre uzaklıkta da ismi bazen IŞİD bazen DEAŞ olan örgütler ile de göğüs göğüse mücadele edilmektedir, Bu yüzden düzenli bir ordudan çok vur-kaç taktiği ile canımızı yakan bu güçlere karşı Özel eğitimli Kuvvetler ile dur demek daha kolay olabilir.
Liseyi bitirmiş, Üniversiteyi kazanamadığı için 20 yaşında Asker olan çocuklarımızın buradan kilometrelerce uzaklıktaki bilmedikleri bir coğrafyada mücadele etmesi ile özel eğitim görmüş Kuvvetlerin yapacağı mücadele elbette ki aynı olmayacaktır.
Anaların gözündeki yaşın akmamasını önleyecek tedbirlerin bir an önce alınması, o bölgede İstihbarata yönelik faaliyetlerin daha üst seviyelere çıkartılması, Etrafımızdaki devletler ile diplomatik ilişkilerin yeniden düzenlemesi göreceksiniz şehit sayımızın olmaması yönünde atılacak adımlara bağlıdır ve nu adımlar da bir an önce atılması lazımdır, Zira artık dayanacak gücümüz kalmadı.