Öncelikle Peygamberimizin (SAV) dünyaya geldiği bu ayın (Rebiülevvel ayının), Kandil gecelerinin hayırlara vesile olmasını, yaralara ilaç, dertlere deva olmasını, günüllere huzur vermesini, evimize, işimize, sofralarımıza getirmesini diliyorum.
Özellikle; Adriyatik’ten Çin denizine uzanan coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren dindaş ve soydaş kardeşlerimizin dertlerine Yüce Allah’tan deva olmasını temenni ediyorum.
Gerçekten de en çok soydaşlarımızın duaya, desteğe ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.
Çünkü onlar bulundukları bölgelerde zorlu şartlar altında VAR OLMA mücadelesi veriyorlar…
Hatta bir çoğu, aynı dine mensup olduğumuz Arapların ve Farsların hakim olduğu coğrafyalarda sırf “Türk milletine mensup” oldukları için itilip kalkılıyorlar, maalesef milli kimliklerini koruma, yaşatma mücadelesi veriyorlar…
Buradaki dikkate değer olan husus, “var olma mücadelesi”nin Ankara’ya rağmen verilmesidir.
Yüzünü, gözünü, yüreğini Ankara’ya çevirmiş olan Irak’taki, Suriye’deki, Karabağ’daki, Batı Trakya’daki, Bulgaristan’daki, Romanya’daki, Kafkasya’daki kardeşlerimizin bu bağlılığı, bu sevgisi karşılıksız kalmıştır.
Burnumuzun dibinde soydaşlarımızın adeta kendi kaderleriyle baş başa bırakıldıkları görülmektedir.
İşin üzücü tarafı, Türkmen kardeşlerimizle ilgilenmenin “ırkçılık” olarak değerlendirilmesidir.
Halbuki onların sadece ve sadece insani yaklaşımdan öte beklentileri yoktur.
Irak’ta bir grup Türkmen, İŞİD Grubunun tehdidi altında yaşam mücadelesi verirken, bir grup Türkmen de Peşmerge’nin, Barzani’nin insafına terk edilmiştir.
350 bin Telafer Türkmeni de evlerinden barklarından uzakta, kavurucu sıcaklarda kendi kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır.
Suriye’de de, İran Azerbaycan ve Sahra bölgesinde de durum aynıdır. Hem Suriye’de hem de Irak’da Türkmenler için “güvenli bölgeler”, “özerk bölgeler” oluşturulması için Ankara devreye girmek durumundadır.
Eğer gerçekten de “küresel güç” olmak istiyorsa, Ankara’nın daha akılcı, daha realist politikalar üretmesi gerekmektedir.
En azından “Suriyeli mülteciler”e tanındığı gibi kardeşlerimize ülkemizde serbestçe dolaşma hakkı tanınmalı, harçsız ikamet verilmeli ve ihtiyaç sahiplierinin ücretsiz tedavileri sağlanmalıdır.
Hatta daha radikal daha caydırıcı politikaları uygulamaya koymasının zamanı gelmiştir.
Irak’taki ve Suriye’deki Türkmenlerin acilen Türk Vatandaşlığına alınmaları gibi…
Yerini, yurdunu terk etmeden soydaşlarımıza ay yıldızlı Türk pasaportlarının verilmesi demek, onların can ve mal emniyetini garanti altına almaları demek olacaktır.
En azından başları dik dolaşacak ve kendilerini güvende hissedeceklerdir.
Sınırımızın hemen öte yakasında T.C. pasaportu taşıyan 5 milyon Türk vatandaşının varlığı, bütün dengeleri alt üst edecek demektir…
Bu aynı zamanda, Türkiye’nin milli çıkarlarına uygundur.
Konuyla ilgili olarak soydaş dernekleri çatısı altında buluşturan Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu’na destek verilmelidir.