Ondan kaçamazsınız, o gelir sizi yakalar, en korunmasız anınızda…
Stephan Micus’tan bahsediyorum elbette.
O tüm dünyanın hayranlıkla izlediği bir müzik sihirbazı, 30 yılı aşkın bir sürede her türlü mainstream akımın dışında kalmış bir yerel sesler kaşifi, doğma büyüme bir Alman ama aslen bir dünya vatandaşı.
Onun müzikleri bir eleştirmenin dediği gibi zamansız ve coğrafyasız.
Onun müziğini tarif etmeye çalışmak denizin rengini tarif etmeye çalışmak kadar zor.
Micus’un müziği, her yeni albümde ve her yeni notada farklı olasılıklara açılır, bu yüzden tarifi zordur.
Budur diyemezsiniz, o değildir bir başka albümünü dinlerken.
O olmaz hiçbir zaman.
Sürekli yeninin peşinde koşar. O kendi müziğiyle, engin nehirlerde, okyanuslarda, uçsuz bucaksız bozkırlarda gezinerek sonsuz bir müzik yolculuğuna davet eder dinleyenlerini.
Ah Micus, sen içsel yolculuklarına da eşlik edersin herkesin.
Tüm insanların içsel seslerini birleştirir ve tek bir bütünün, evrenin sesini ortaya çıkarır sanki albümleriyle.
Evreni dinliyorum ben Micus’ta, onu soluyorum, onun derinliklerini ve evrenle bütünleştiğim ilk ana gidiyorum, hani kalu bela dediğimiz yere, ruhların doğmadan önce toplandığı ve söz verdikleri vadiye.
Micus kalu bela’dan çıkan bir sesin takipçisi olmamızı sağlıyor bence.
Peşine düştüğümden beri onun ve müziğinin beni nerelere götüreceğini bilmemenin verdiği bir hazla dinliyorum bu albümleri.
Ocean, bunların başında gelen bir albüm.
Micus’tan kaçamazsınız deyişim bundan, merak etmeyin, bugüne kadar dinlemediğinizi düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz, onu hep dinlediğinizi anlayacaksınız ilk ezgi kulaklarınızdan ruhunuza nüfuz ettiğinde.
Şaşırarak dinleyeceksiniz bu tanıdık sesi.
Ben de yanınızda olacağım bu serüvende, çünkü bu ses bizim ortak sesimiz, bizim sesimiz.
Micus’tan kaçamazsınız, o gelir sizi yakalar, en korunmasız anınızda…

Micus,
gezgin bir yaşam seçimine, daha 16 yaşında, 1969'da başlıyor.
Önceleri, Hint ve Japon etnik enstrümanları merkez olmak üzere, Asya'nın geleneksel müzik teknikleri üzerine çalışıp, sayısız yerel enstrümanı topluyor ve çalmaya başlıyor.
Bu çabalar 1975 yılında 'Archaic Concerts' adıyla ilk albümüne dönüşüyor.
Süreç içinde, aynı türden araştırmaları Güney Amerika ve Afrika'ya da sıçrıyor.
Avrupa Rönesans'ının enstrümanları üzerine çalışıyor.
Dolayısıyla da 1975'ten günümüze, sanatçının ECM firmasından toplam 17 albümü yayımlanıyor.
Onun için akustik bir 'purist' diyenler çok.
Çünkü, dil ve üslupta akustik bir tavırdan hiç vazgeçmiyor.
Çaldığı onlarca enstrüman arasında, vurmalı çalgılar ve kamıştan yapılan nefesliler hep ön planda.
Bu enstrümanları öğrenirken, enstrümanlara sahip toplumların adetleri, duyargalarıyla da çok ilintili bir yanı var.
Bu enstrümanların ruhunu, geleneksel karakterini zedelemeden, onu bambaşka bir forma dönüştürmesi bu birikimin sonucu.
Micus’un son albümü 'Life' adını taşıyor.
Açık fikirliliğinden bu albümde de vazgeçmiyor.
Çoğu çalışmasında olduğu gibi, yine kendine has bir konsept oluşturmuş.
Doğu inançlarından fazlasıyla esin alan bir yaşam tarzını 10 farklı kompozisyona bir bütünlük içinde yerleştiriyor.
Hemen her albümünde dikkat çeken hipnotik hava ön planda.
Hepinize Micus’la birlikte güzel bir hafta diliyorum.