Ben sana sustukça senin bana konuşmanı sevdim…
Suskunluklar aşka dair işaretlere gebeymiş, konuşmalar sevgiye.
Sen konuşmayı seviyorsun, belki de doğrusu bu, sen sevgiye hasretsin, sevilmek istiyorsun, konuştukça seveceğin ve sevileceğine dair inançların var.
Ama farkımız da burada işte.
Ben aşka deliyim, dolu dolu aşka, belki de yıpranmaya bu kadar açık olmam da bu yüzden ama ne yapayım.
Kırılgan bir yapıda olmak hoşuma gidiyor.
Ağaçta kırılacak dal ben olmalıyım, ya da kırılacakmış gibi duran boynu bükük bir dal.
Aşk beni neden bu kadar çekiyor bilmiyorum ama aşk, çılgınca aşk benim karakterim.
Dolu dolu sevmeliyim, bıktığım bir anın olup olmadığını gözlemeliyim.
Benim aşkım ikimize de yetmeli, ikimizi de sarmalı, kucaklamalı, öylesine dolu dolu, sanki bir kucak dolusu olmalı her şey.
Çok şey istiyorum biliyorum ama tam da bu yüzden susuyorum.
Suskunluğum aşktan benim.
Senin konuşkan olmanı anlıyorum ama, sevgi daha doyurucu farkındayım.
Aşk tahribata açık, artık yıkılmak, üzülmek istemiyorsun.
Sımsıcak bir sevgi sana yetiyor, o yüzden bütün gün bütün gece dinliyorum konuşmalarını.
Ben susarken senin konuşmanı da tam bu yüzden sevdim işte.
Sevginin yumuşak yüzünü sende sevdim.
Aşktan ürkmeye seninle başladım.
Aşkın tahripkar yüzünden korkmaya başladım artık.
Sevgi daha sıcak geldi seninle.
Aşk daha uzak bana şimdi.
Ama senin tüm konuşmalarına karşılık ben hala aşka susuyorum.
Suskunluğum aşkı sevginle birleştirmeye çalışmak adına.
Suskunluğum sana dair. Bekle biraz. Ben de bekliyorum.
Çok oldu kaybolalı aşkın dehlizlerinde.
Tut elimden çıkar beni kendimden ve kendine al… aşktan çıkar ve sevgine al beni.
Sevginle kucakla, sevginle kuşat.
Tut elimden suskunluğumdan çıkar.
Beni konuşmalarınla sar.
Sevgin şefkate dönüşsün ve bir kez daha tut elimden, bir kez daha tut, bir kez daha, son kez daha.
Geçen günkü yazımda biraz bahsetmiştim.
Şarkılar, hayatın bu hayhuyu ve keşmekeşi içinde kaybettiğimiz ya da geride unuttuğumuz ruhlarımızı beklemek için bir mola yeri sanki, demiştim.
Yine oraya dönüyorum, çünkü ruhum yoruldu bu hızdan, yaşamın hızı beni sarmıyor artık.
Düğünler bile süratli olmuş artık.
40 gün 40 gece yapılan düğünlerden sonra 20 dakikalık süreye düşmüş düğün.
Hepsi bu, 20 dakikada her şey bitiyor, evetler, alkışlar, nikah şekeri ve takı, hayırlı olsunlarla tam 20 dakika sürüyor İstanbul’da bir düğün.
Daha geçen haftasonu bir düğün törenine katıldım.
Gerçekten şok oldum bu hıza.
Her şey değişiyor artık, hayatın her alanı teknolojiye ve hıza yenilmiş sanki.
Ben sevmedim bu hızı, sevmeyeceğim de hiçbir zaman, o zaman ruhlarımız geride kaldı madem yine, şarkılara vuralım kendimizi, yine şarkılarda mola verelim.
Mesela ben Eylem Aktaş’tan “Yarim Şimdi Neredesin” şarkısını dinliyorum.
Ruhumu onunla bekliyorum:
“Yar yar şimdi neredesin
Hayalde mi düşte misin
Yarim şimdi neredesin
Hayalde mi düşte misin
Sana gelmek istiyorum
Gelirsem evde misin
Gelirsem sever misin”