Cumhuriyet dönemi Kürt tarihinin utanç sayfalarının bir bölümünü kısaca aktarmaya çalışacağım..
Ülkemizi yöneten Netenyahu’nun dedeleri tarafından, 1930 yılında, müslüman Kürt halkının dinmeyen acısı, Zilan Deresi katliamı başlatılmıştır. Yüzlerce köy yakılmış, yıkılmış ve onbeş bin civarında insan katledilmiştir. Binlercesi de tutuklanarak mahkum edilmiştir. 34 kişi sorgusuz-sualsiz idam edilmiş ve mecburi iskana tabi tutulmuştur. Yüzlerce aile yurdun çeşitli bölgelerine sürgün olarak gönderilmiştir. Günümüzde Gazze’de yaşanan vahşetin aynısı ve daha beteri 1930’lu yıllarda , müslüman Kürtlere uygulanmıştır.
Bu da yetmemiş, 1937-1938 yılları arasında, ikinci soykırım hadisesi Dersim’de başlatılmıştır.13 bin civarında Kürt ve Alevi katliamının adıdır, Dersim..86 yıl önce Dersim’de yaş anan bu vahşi katliamdan sağ kurtulanlar ise sürgüne gönderilmişlerdir. Onlarca insan sorgusuz sualsız idam edilerek, dersim coğrafyası insansızlaştırılmıştır.
Değerli okurlarım, bu bilgiler benim üretimim yada yorumum değildir. Bunlar devlet arşivlerinde yer alan gerçek bilgilerdir. Şimdiki cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde devletin yapmış olduğu bu yanlışlardan ve hatalardan dolayı, devlet adına Kürt ve Alevi halkından özür dilemiştir.
Benim de anlatacaklarım var. Kürt tarihinin 65 yıllık geçmişini, bizzat yaşayan birisi olarak sizlere gördüklerimi, bildiklerimi paylaşmak istiyorum. Konuya ilgi duyanlar lütfen bu paylaşımımdan faydalansın.
Ben İdris ortakaya. 1946 Van Erciş doğumluyum. Yani, 78 yaşındayım. 1957, 58, 59, 60’lı yılları ve sonrasını da net bir şekilde hatırlıyorum. İlçemizde ben Kürdüm diyebilecek bir delikanlıya rastlanamazdı. İlçe nufusumuzun büyük bir bölümü Kürt olmasına rağmen, Kürt olmadıklarını savunurlardı. Çünkü Kürt olmak, aşağılanmak için büyük bir sebepti. Kürtler adam yerine konulmazdı. Kürtler ilçemizin yakın köylerinde bile yaşayamazlardı. Düşman ilan edilmişlerdi. İlçeden çok uzak köylerde, dağ köylerinde yaşamaya çalışırlardı. Yolları, suları, elektirikleri, okulları yoktu. Nufus kayıtları bile yoktu. Bir jandarma köye gider, tüm köylüyü içtimaya çekerdi. Kürtlerin yetişkin çocuklarını askere alırlar, bir de vergi toplarlardı. Vergi borcunu ödeyemeyenlerin hayvanları ellerinden alınırdı. Kürtler bu zulme karşı koyamazlardı. Devletten çok korkarlardı, çünkü Zilan Deresi katliamı’nı yaşamışlardı. Erciş ilçe merkezinde onlarca Kürt darağacına asılarak idam edilmişlerdi.
Kürtler, köylerinde ürettikleri ürünleri ve besledikleri hayvanlarını korka korka, ilçe merkezine getirip satar ve ihtiyaçlarını da satın alarak köylerine geri dönerlerdi. O ilçede bir yabancı gibi hissederlerdi kendilerini. Her an ilçede yaşayanların gasp'ına ve şiddetine maruz kalabilirlerdi. Bir haksızlığa karşı kendilerini savunmaya kalkıştıkları takdirde, analarından doğduklarına pişman edilirlerdi. Dövülürler, sövülürler, soyguna uğrar ve kovulurlardı. Bir daha bu ilçeye gelme. Gelirsen gebertilirsin diye tehdit edilirlerdi. Çarşı merkezinde dolaşmaktan korkarlardı. Erciş’in yerlisi diye adlandırılanlar tarafından yuhalanıp hakarete uğrarlardı. Bir trafik kazasında on kişi hayatını kaybetmiş haberini alay konusu haline getirerek: " Evet trafik kazası olmuştur, ancak insan kaybı yoktur, yalnızca on Kürt ölmüştür" diye alay ederlerdi. Kürtleri adam yerine koymazlardı. Onlara cahil, aptal, işe yaramaz yaratıklar gibi bakarlardı. Bu gün Netenyahu nun Gazze'lilere baktığı gibi. Bu anlayış yalnızca Erciş’e mahsus da değildi. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bulunan, CHP nin örgütlü olduğu tüm İl ve İlçelerde nüans farkları olsa da hemen hemen aynıydı. İlerleyen zaman içinde, Kürtler yavaş yavaş şehir merkezlerine gelmeye ve yerleşmeye başladılar. Kendilerine düşmanlık eden şehir eşkıyaları ile kardeş olmaya çalıştılar. Birlikte yaşamak için her türlü gayreti sarf ettiler.
Kürtlerle olan bin yıllık kardeşliğimiz nasıl bozulmuştu? Selehattin Eyyubilerle birlikte Mescidi Aksa’ya yürüyen, Çanakkale’de birlikte savaşan, birlikte şehit olan, birlikte zafer kazanan kardeşlerimizle neden ve nasıl bu duruma düştük? İstiklal Savaşın da birlikte mücadele eden ve Cumhuriyeti birlikte kuran bu insanlar nasıl böyle ayrıştı? Neden biribirlerine düşman ettirildi? Şimdi bu soruların cevaplarını arıyalım.
Osmanlı imparatorluğu, tüm küffarların ve özellikle İngilterenin bir numaralı düşmanı durumundaydı. Osmanlının yıkılması için İngilizler her şeylerini feda edebilecek duruma gelmiş lerdi. Çanakale yi geçemediler. İçerideki işbirlikçileri ile mücadeleyi devam ettirdiler. Haçlı orduları ile İstanbulu ve Anadolu nun bir çok ilini işgal ettiler. Anadoluda başlatılan ulusal kurtuluş mücadesi önderleri ile yakın ilişkiler geliştirerek Ankara yı başkent ilan ettirdiler. Cmhuriyetin ilanından sonra, hep birlike Osmanlıyı hain ilan ederek oyunun dışına attılar. Bundan sonra ölüm sırası, İslama ve onu canları pahasına savunan tüm kesimlere gelmişti. Bunları yok edecek yeni bir anlayış gerekliydi. Onu da buldular. İslamsız, soysuz, sopsuz yeni bir Türk milleti oluşturmak için, Siyonizmin Türkçe açılımı olan Kemalizm ideolojisi benimsendi.1927 yılında 200 bin Yahudi ve 800 bin Ermeni’nin isim ve soy isimleri Türkçeleştirilerek gizlice, Türk vatandaşı yapıldılar. Türk vatandaşı olan bu kafirler tarafından Kemalizm, ırkçı, faşit ve İslam düşmanlığı temeli üzerine inşaa edildi. Bu bölücü ve faşist bakış açısı CHP’nin resmi ideolojisi haline dönüştürüldü. Tek partili dönemde, CHP ülkemizin tüm il ve ilçelerinde örgütlendi. İl ve ilçelerde kendilerine siyasal anlamda yakın olan ve ideolojilerine hizmet edebilecek güçlü insanlarla bütünleşip devlet gücünü de arkalarına alarak yurdun her yerinde egemen olmaya çalıştılar. Tek amaçları İslam’ı yok etmekti. Bu anlamda ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Hilafeti kaldırdılar. İslam’ı sahipsiz koydular. Camileri kapattılar. Ahır yaptılar. Genelevi yaptılar. Ezanı yasakladılar. Tekkeleri, zaviyeleri kapattılar. Kuran’ı yasakladılar. Yahudi şapkasını takmayan onlarca insanı idam ettirdiler. Yani Kürtlere, Alevilere yapılan zülmün aynısını Türkler’e ve tüm halk kesimlerine de uyguladılar. Bu zülum,1950 yılına kadar devam etti. Halkımız, ihanet çeteleri tarafından yönetildiğinin bilincine vardı. Bu kurumsal çetelerden kurtulmak için uzun bir mücadele dönemi başlatıldı.Sonuçta, Erdoğan diye birisi geldi. Arşivler açıldı. Kürtlerden, Alevilerden ve diğer halk kesimlerinden özür dilendi. Devlet adına yapılmış ihanetler yavaş yavaş giderilmeye çalışıldı. Adam yerine konulmayan Kürtler vatanın sahibi konumuna getirildi. Ama ne acıdır ki, Kürtlerin bir kısmı yeniden bu kahpelerin tuzağına düştüler. Bu önemli kazanımların kıymetini bilemediler. Nankörlük ettiler."Celladına aşık" mantığı ile siyonizme köpeklik eden PKK’nın kucağına oturdular. CHP ve PKK işbirliğinin malzemesi durumuna geldiler.
Erdoğa nın bölgeye ve bölge insanına yapmış olduğu hizmetleri anlatmaya sayfalar da yetmez, gerekte yoktur. Yapılan her şey ortadadır. Kürt bu ülkede belediye başkanı oluyor. Milletvekili oluyor. Bakan oluyor. Başbakan oluyor. Cumhurbaşkanı oluyor. Devletin imkanlarını, Devlet düşmanı PKK ya aktarmaya çalışan hainlere bu Devlet izin vermez. Nankörlük yapanlara pirim verilmez. Ya adam olacaksın, ülkene sahipleneceksin, yada siyonistlere köpeklik eden PKK ya uş ak olacaksın ve sonuçta yok olmaya mahküm olacaksın.
Kandırılmış Kürtler önemli bir yol ayrımındadırlar.Ya,Ülkene sahipleneceksin. Doğru şeyler yapan Erdoğan'a minnet duyacaksın yada cellatlarının peşinde gitmeyi tercih etme aptallığı içinde olacaksın. Allah akıl ve fikir versin inşallah. Bu kandırılmış zavallı Kürtlerin bir an önce bu vahim hatalarından dönmeleri dileği ile sevgiler sunarım.
İDRİS ORTAKAYA