KIBRIS DAVASININ ÖZÜ, ÖZETİ

Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı olan aziz dostum Prof. Dr. Erhan Arıklı’yı dinlerken söyledikleri ile benim 38 yıl once yazdıklarımı aynı paralelde olduğunu gördüm ve aldığım notlarla birlikte Kıbrıs konusunun özünü, özetini sizlerle paylaşmak istedim:
Birincisi; Türkler, Kıbrıs'ı Rumlardan değil, adayı Katolikleştirmek isteyen Venediklerden almıştır, Adadaki az sayıdaki Ortodoks Rumlar, Osmanlı’yı bir kurtarıcı gibi karşılamışlardır. 
O dönemlerde 1571 yılından itibaren Anadolu'dan binlerce kardeşimiz Ada'ya yerleştirilmiştir. 
Dolayısyla Kıbrıs, Yunan adası değildir.
Ancak maalesef çifte standartlı BM ve Batı'nın desteği ve göz yummasıyla Kıbrıs'ın, Yunan adası olduğu algısında başarılı olunmuştur. 
1571’de fethettiğimiz Kıbrıs’ın 1878’de İngilizlere kiralanmasıyla birlikte ada ile olan maddi ve manevi bağlarımız gittikçe kopmaya başladı. 
Kıbrıs 1925’de resmen İngiliz Krallığı’na bağlı sömürge adası olmuştur.
İkincisi; Lozan'da üzerimize bir sınır giydirilerek, bu sınır dışındaki Türklerle ilgilenmemiz engellenmiştir. 
1960’li yıllara girildiğinde, adayı ele geçiren Rumların Türklere yönelik baskılarını soykırım şiddetine yükselmesi üzerine Ankara, Lozan'da üzerine giydirilen bu kaftanı atarak, 1974’de zulme son vermiş ve KKTC'nin doğuşuna neden olmuştur. 
İşte ne olduysa “1974 Kıbrıs Barış Harekatı”ndan sonra oldu, Müttefiklerimizin(!) “ekonomik ambargosu”na maruz kaldık ve o tarihten bu yana 42 yıldır da Kıbrıs Türk halkının  özgürce nefes alması engellenmeye çalışılıyor. 
Ambargonun ardından kanla suladığımız vatan toprakları, bizim olan vakıf malları yıllardır sürdürülen tek yanlı “barış müzakereleri(!)” ile masa başında elimizden alınmaya çalışılıyor. 
Her konuda olduğu gibi belirlenen “milli politikamız” olmadığından, sanki “suçlu” bizmişiz gibi, ezik vaziyette oturduğumuz masa başında sürekli taviz veriyoruz. 
Bu tavizlerin neticesinde eğer sesimizi çıkarmazsak, 42 yıldır iskana kapalı Maraş’ı, Güzelyurt’u hatta Kıbrıs’ın burnundaki Karpaz bölgesini Rumlar’a hediye edeceğiz ve neticede yüzde 29 oranında toprak parçası elimizde kalacak.
Halbuki Maraş olsun, güneyde Rumların elinde kalan Hala Sultan Tekkesi dahil bir çok arazi Türk Vakıfları’na ait araziler olduğu, tapu kayıtlarında ortaya çıkmıştır. 
Kayıtlara gore Kıbrıs’ta Türk Vakıflarına ait arazilerin toplam oranı yüzde 34’dür.
Vakıf arazilerinin dışında Türklerin şahsi tapulu arazilerinin oranı ise  yüzde 18’dir.
Yani Kıbrıs’ın 52’sine sahip olduğumuz halde, yüzde 29’a mahkum edilmek isteniyoruz… 
İşte işin özü ve özeti bu…
Nihayet Dışişleri Bakanımız “Kıbrıs görüşmeleri yıl sonuna kadar çözüme kavuşturulmazsa, müzakerelere son verilecektir” diyerek akıllıca bir laf etti. 
Umarız müzakereler 42 yıldır “Tüm Kıbrıs’ı isteriz” diye direten Kilise’nin de yardımıyla tıkanır ve bu mesele de böylece kapanmış olur. 
NOT: İstanbul Küçükçekmece’de faaliyet gösteren Avrasya-Bir Vakfı’nda 3 Aralık Cumrtesi günü Prof. Erhan Arıklı’nın Kıbrıs Konferasnsı’nı dinlemenizi tavsiye ederim.