Değerli okurlarım, ülkemiz bitmeyen,tükenmeyen gündemlerin içerisinde yoğrulurken, farklı cenahlardan farklı saldırılar, iç siyasetteki çekişmeler bir yanda, dış politikamız hususundaki ABD ve emperyalist devletlerle restleşmemiz iyice bıçak kemiğe dayandı dedirtmeye başladı. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Medine müdafaası kahramanı olarak bildiğimiz Osmanlı Paşamız Fahreddin Türkkan'a yönelik "hırsızlık"ithamında bulunarak Twitter sayfasında paylaşması bir kez daha pespayeliklerini gözler önüne koymuştur.

Müptezel Bakanın Twitter paylaşımında fütursuzca söylemlerinde "1916 yılında Türk Fahri Paşa'nın Medinetü'l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam'dan İstanbul'a "Seferberlik" ilan ederek , Medine'deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu." Bir kez daha ABD ve emperyal güçlerin kölesi olan şeref yoksunu bu Tarih'ini bilmeyen bedevi zihniyetli güya kendini bir nimet olarak görmeye çalışsa da hiçbir gerçekliği söz konusu olamaz.Başkalarını gölgesi altında yaşamaya alışan bu akıl yoksunu müfteriler ABD ve İsrail'e yaranmak için ahmaklık yapmaktadır. Türk Dışişleri bakanlığımız gerekli cevabı kendilerine Maslahatgüzar göndererek sert bir nota vermiştir. Bu durumların akabinde bildiğimiz gibi bugün BM konseyi ABD'nin  Kudüs'ü oldu bittiye getirerek evrensel insan haklarına ve hukukuna göre meşru olmayan zorba tutumlarla İsrail'in başkentidir. Diyerek dayatması karşısında o günden bu güne ve daha sonrasında da Filistin devletinin başkenti olan Kudüs'ün İsrail tarafından ilhak etmesinin karşısında sessiz kalmayacağının bilinmesi gerekir. Bu bağlamda BM güvenlik konseyi toplantısına katılan 193 ülke içerisinden ABD ve İsrail devletini çıkardığımızda toplam 191 BM üyesi olan ülkelere bir gün öncesinde tehditler savurarak muktedir tavırlarla hamasetlik yaparak ekonomik olarak tehditler savurarak gözümüz üzerinizde sizlere Yüzmilyonlarca hatta milyarlarca doların musluğunu keserek resmen herkesin gözünün içine baka baka tehdit etmesi karşısında toplantı sonucu oylamada 128 ülkenin İsrail'in Kudüs'ü işgaline karşı alınan kararın Filistin devleti lehine verdikleri oyların müspet yönde olduğu ,35 ülkenin ise çekimser tavır takındığı,ABD ve İsrail'inde aralarında bulunan 9 üye devletin ABD ve İSRAİL emperyalizmin yanında olduklarını gösterir red kararı vermeleri doğrultusunda TRUMP ve İSRAİL soğuk duş almışlardır. Bu tehditvari eylemlerinin 128 devleti korkutmadığını,Dünya'nın 5'ten büyük olduğunu tekrar görmüş oldular. ABD ve İSRAİL emperyalizmi dünya devletlerinden soyutlanmış bir duruma geldiler. Dünya'nın huzurunu bozmak ve sömürgelerini genişletme planı uygulayan emperyalistler kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir. Bu zalim davranışlarıyla yıllarca Müslüman kanı dökenler kendi cehennem ateşlerini iyice korlaştırmaya devam etmekteler.Bu oylama sonucunda TRUMP'ın Kudüs'ü iç politika malzemesi olarak kullanmasıyle iyice köşeye sıkışmıştır. ABD'nin 42.Başkanı Bill CLİNTON dan bu yana Barack Obama dahil Kudüs'ün İsrail'in başkenti olması politikasını her defesında destekleseler dahi,politik tavırlar sergileyerek ötelemişlerdir. Hatta ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış oldukları beyanda: Kudüs'e ABD Büyükelçiliğinin inşasının ve kurulumunun 2-3 yıl süreceğini ifade ederek aslına bakarsanız geri manevra yapmakta. İşin özünde TRUMP her ne kadar hamasetli hareket ettiğini zannetseniz de dünya devletlerini karşısına alarak bu ferasetsiz tavrını anlasa dahi daha seçim vaadinde 20 milyon dolar Yahudilerin desteğini alarak bu sözü vermesi üzerine zor durumda kaldığının farkında şu anda vermiş olduğu karardan hemen vazgeçmez bu netametlik karşısında işin soğumasın bekleyecek ve ileriki tarihlerde veya bir dahaki seçime kadar sürümcede bırakacak zaten ABD vatandaşlarınında bu TRUPM'ın İslamofobi karşıtlığına ve ırkçı tutumlarına karşı zaman zaman protesto ettikleride aşikardır. Bir dahaki dönem ikinci kez başkan seçileceğide muamma Birleşmiş Milletlerinin olumlu oylaması her nekadar hukuki yaptırımı olmasa da dünya devletlerinin vermiş oldukları Filistin'e destek Filistin için 1967 yılından bu yana bir zafer niteliğindedir. Bu zaferin ileriki günlerde Filistin halkına ve dünya barışına değer katması dileğiyle.