Yurdum insanını çağırıp “Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasında aylık 15 bin liraya Keman yada Zil çalacak kadrolu elemana ihtiyaç var” teklifte bulunulduğunda vatandaşımız “Vallahi ben o işten anlamam zira orada yapılacak görev ihtisas istiyor” diyerek muhatabına teşekkür edecektir.
Aynı vatandaşa bu sefer “Peki sizi milletvekili yapmak istesek tavrınız ne olur.?” diye sorulduğunda Vatandaşımız şöyle bir geriye yaslandıktan sonra “Hah bu iş tam bana göre bırakın milletvekilliğini ben Bakanlık hatta ve hatta gerekirse ülke menfaatleri için Başbakanlık bile yaparım,maaş istemem milletvekilliği için belli bir konuda da ihtisas yapmak gereksiz” diyerek Türkiye ile ilgili projelerini karşısındakini bıktırıncaya kadar anlatır durur.
Milletvekilliğinin bu kadar önemli olduğu ve 78 milyon nüfusun bir tamamının “En kolay yapacağım iş milletvekilliği” diye düşündüğü bir memlekette içerisinde bulunduğumuz yasama dönemine kadar vekillik makamı gerçekten önemli Milletvekilleri de toplumun gıpta ile baktığı insanlar olarak biliniyorlardı.
Geçmiş yıllarda mebus olarak TBMM’ye gelmek isteyenler önce partileri tarafından yapılan önseçimi geçmek daha sonra 1991 yılında bir kez uygulandıktan sonra vazgeçilen “Tercihli sistemi” de aşarak TBMM’ye geldiklerinden kendileri ile ilgili sarf edilen herhangi bir olumsuz ifade karşısında “Kardeşim ben sandıkları yara yara geldim, Önseçimden birinci çıktım, şu kadar tercih oyu aldım, dolayısı ile bu çatı altında yanlış gördüğüm bir hadise ile ilgili grup kararı var diye Evet demem” diyecek kadarda kendilerini güçlü hissederlerdi.
03 Kasım 2002 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan gibi son derece güçlü bir figürün siyasete giriş yapmasından bu giriş sonrasında ise belki 10 tane yerel ve genel seçimde “Ben AK Parti –Vekil-Belediye Başkan adayı vs bilmem sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’ı tanır ona oy veririm” diye düşünen bir seçmen profili ortaya çıkınca başta AK Parti olmak üzere hiçbir partide “Değerli milletvekili” kalmadı.
Cumhurbaşkanının da halkın oyları ile geldiği bir süreç sonrası milletvekillerinin zaten son derece az olan etkinlikleri tam anlamı ile sıfırlandı, Özellikle Beştepe’de yapılan Başkanlık sarayı bünyesinde konuşlanan “konusunda uzman yüzlerce “Danışman” Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte Türkiye’yi ilgilendiren her konuda çözüm üretmeye başlayınca Milletvekillerinin işlevi de tamamen sona ermiş oldu.
Bu kadar olup bitenlerin üzerine 15 Temmuz gecesi başlatılan Darbe girişimi sonrası hayatımıza giren KHK’lar ile birlikte Milletvekillerine bir noktada seçim bölgelerinde bulunan eş dost ziyaretlerinden başka hiçbir iş kalmadı.
En son 5 AK Partili milletvekili tarafından TBMM’ye verilen “Cinsel istismar yasası” bir anda geri çekilince teklifi veren milletvekilleri de neye uğradıklarını şaşırmış bir vaziyette kala kaldılar.
Güçlü liderlerin bulunduğu siyasi hareketlerde seçmende ister istemez o güçlü liderin peşine takıldıklarından ne vekil adayları nede başkan adayları seçmen kitlesi için hiçbir anlam etmiyor ve biz şu an tam anlamı ile o günlerdeyiz.
Geçen dönem bizi ziyarete gelen bir AK Parti milletvekili dostumuz gazetenin penceresini açtıktan ve aşağıdaki vatandaşları bize gösterdikten sonra “Bak Yüksel Bey yapılacak ilk genel seçimde Tayyip Bey Kocaeli’deki bütün milletvekillerini kenara alsa, şuradaki ayakkabı boyacısını, köşedeki lokantanın sahibini , Çarşının başından gelen simitçiyi aday yapsa hiçbir şey değişmez, gösterdiğim vatandaşlarımızın tamamı vekil seçilip TBMM’ye gider” şeklinde çok müthiş bir tespit yapmıştı.
Bugünlerde galiba en zor iş AK Partide milletvekili olmaktır, Milletvekilleri hiçbir konuda tasarruf kullanma, söz verme, risk alma şansına asla sahip değildir, Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi milletvekillerinin yaptığı bütün görevler belli bir süredir Cumhurbaşkanlığı sarayında konuşlanmış Danışmanların uhdesine geçmiş bulunmaktadır.
Böylesi bir noktada Saraydan gelen “Siz düşünmeyin sadece bizden gelen çalışmaların kabulü için el kaldırıp indirin yeter” şeklindeki talimatlara da EVET demek zorunda kalan Milletvekilleri KHK’ların çıkması ile birlikte tamamen işlevsiz bir durumda kaldılar.
“Ölmeden mezara girmek” dedikleri bu olsa gerek..