Gönlümün Sürgün Çiçeği-2

Bunları söyleyen ben miyim, diye fısıldadı kadın, kalkmaya yeltendi uyuyup kaldığı koltuğundan ama kendini çok güçsüz hissetti ve tekrar çöktü koltuğuna, ne kadar uyumuştu acaba, yarı açık pencereden -günbatımını izlediği yerden- yıldızları izledi. 
Herhalde gece yarısı olmuş, yıldızlar çok parlak, dedi. 
Akşamüstü düşündüğü yalnızlığı geldi aklına tekrar, uzun zamandır yalnızdı. 
Eşi ölmüş, çocukları da başka başka şehirlere göçüp gitmişti. 
Senede bir kez gelip annelerini ziyaret ediyorlardı. 
O da topu topu birkaç günden ibaret, ev bu günlerde biraz şenleniyor daha sonra tekrar eski ıssızlığına dönüyordu. 
Çocukları babalarının ölümünden sonra annelerine çok ısrar etmişler ama onu bir türlü yanlarına taşınmaya razı edememişlerdi. 
Hayatının büyük kısmını geçirdiği bu evi terketmeye gönlü varmıyordu kadının. 
Hatıralarına ihanet gibi geliyordu ona nedense.

İnsan özlemişsen yalnızlığını yanında gezdirmelisin derdi gezgin. 
En çok da yalnızlığını gezdirmelisin. 
Kalabalık olan insan başkasını özlemez, özlemek yalnızların harcıdır. 
Özlemek kolay bir eylem değildir. 
İçinde bir çok yüksek ve üretken düşünceyi de barındırır. 
Neyi özlemek istemişti ki bu gezgini dinlemişti ve yıllardır yalnızlığını yanında taşımıştı. 
Artık bu yük ona ve yaşlı yüreğine ağır geliyordu. 
Kalabalıklara karışmak istediği halde görünmez bir el uzanıp ona engel oluyordu sanki. 
Belki de yılların tembelliğine gizemli bir anlam vermekteydi boşu boşuna kim bilir. 
Hayır hayır, beni kandıramaz şeytanın çocuğu, beni çekemezsin arana, kalabalıkların gürültüsüyle boğamazsın beni. 

Çırpınış bir simgedir; yaralı kuşun çırpınması, canı teslim törenine geç kalmışlığın feryadıdır. 
Zaman çırpınma zamanı değilse de zamanı gelince çırpınmalısın ki can kuşun özgürlüğüne doğru kanat çırpabilsin. 
Kendi kuşu ne zaman özgürlüğüne kavuşacaktı acaba, ne zaman özgür bir ruh olarak dolaşacaktı bütün iklimleri. 
Bu çırpınışları sakın yaralı kuşun çırpınışları olmasın. 
Ölüm müydü beklediği, yalnızlığı ölüm gibi mi algılıyordu yoksa. 
Ölüm gerçekten kurtuluş mu? 
Ah sorular ne zaman sorulardan vazgeçeceğim, soru sorma zamanımı çoktan geçirdim. 
Artık vakit soruları sevme ve onlara cevap bulma vakti. 
Ama bunun için de kendini çok yorgun hissediyordu. 

Ne güzel söylerdi gezgin? 
Şimdi nerelerdesin gönlümün sürgün çiçeği, sensizlikler ülkesine sığındım diyordun çok eskiden? 
Hala o sensizlik diyarından göçmedin mi, başka başka sürgün kentler icat etmedin mi kendine? 
Neler olacak şimdi, bu yalnızlıklarımın sardığı gecelerde seni arıyorum, en çok da sözlerini, sohbetini. 
Daha kaç gün güneş bensiz batacak senin şehrinde ve ben daha kaç zaman sensiz izleyeceğim gün batımlarını. 
Gel de şu yalnızlıktan bunalmış yüreğimi ferahlat biraz. 
Sürgün çiçeğim benim. 
Gezginim...
 
Devam edecek…
YORUM EKLE